Zoom odasından liderlikte empati

Bugün Forbes’te okuduğum bir liderlik makalesinde şu cümle hoşuma gitti:
Eylemsiz empati boştur. Bunu liderler için yazmış olsalar da aslen pozisyondan bağımsız olarak hepimiz için geçerli olduğunu düşünüyorum.
Empati, uzaktan veya online yöneticilik yapma dünyasında önemli bir kavram. Ekranların arkasında duygusal zekamızı çalıştırmamız zor gibi dursa da daha da önem kazanacağa benziyor.
Peki, neden mi?
Öncelikle pandemi süresince tüm çalışanlarımız farklı dozlarda olsa da öyle ya da böyle duygusal, ruhsal olarak etkilendiler. Bazıları için endişe tavan yaptı, bazıları ise yönetebildiklerini düşünseler bile kaygılandılar, belirsizlik rüzgârı bazılarımıza meltem bazılarımıza fırtına gibi geldi ama hepimizin saçlarını savurdu. Hala da devam ediyor. Belki biz yönetici olarak bu süreçte zorlayan duygularımızı iyi yönettik belki benzer krizlerde daha önce tanışmış olduğumuz, aşina olduğumuz olgular ve konular vardı ve daha topu başkalarına kıyasla daha rahat göğüsledik. Ancak herkesin özellikle bize bağlı ekip arkadaşlarımızın aynı duygusal çevikliğe sahip olmasını beklememiz doğru olmaz değil mi? Kişisel durumların yarattığı farklı anlamlar olabilir, belki yakını rahatsızlanan, tanıdığını kaybeden, evini paylaştığı diğer aile bireylerinin paniklerine sıkıntılarına destek vermek zorunda kalanlar oldu ve o zaman onlara karşı anlayış gerektirecek bir durumsal liderlik yaklaşımı benimseyebilir miyiz?
Size de oluyor mu? Zaman kavramını yitirdiğimi hissediyorum. Evden toplantılara girer, eğitimleri sürdürürken hangi gündeyim, hangi saatteyim, hafta içi mi hafta sonu mu gerçekten bazen hatırlamak zor oluyor. Evdeki zoom odasında takvimin neyi gösterdiği silikleşiyor, hele ki uzun saatler süren online toplantılar veya eğitimler varsa. O zaman yönetici olarak toplantılarımızı daha kısa, net çıkarımları olan verimli zaman bloklarına dönüştürebilir miyiz? Mesela 15 -20 dakika ile sınırlandırmak. Söylemek istediklerimi önceden hazırlamak, istediklerimi önceden yollamak, seri ve hızlı bir toplantı yönetimi ile sonuç almak herkes için iyi olabilir mi? Zira kapanmayan konular gecelere, hafta sonlarına taşıyor ve birbirine giren ev ve ofis zamanları sevimsiz bir yüke dönüşüp omuzlarımızı çökeltiyor. Kısa, net, özünde ve sade olmak toplantılarımızın düsturu olsun.
Evet yöneticiyiz ve terapist olalım demiyorum, eninde sonunda işimizin bir amacı, hedefi, yapılacaklar listesi ve sorumluluk yığını var. Ancak içinden geçtiğimiz bu süreçte hepimiz şunu duymak istiyoruz. “Seni duyuyorum ve durumunu anlıyorum. Endişelerini görüyorum ve inan yalnız değilsin.” İşte bu kadar. Sonra da kurumun bu konularda çalışanları için neler yapabileceğini, nasıl destekler sağladığını anlatmak. Olduğu kadarıyla, çarpıtmadan, eklemeden çıkartmadan, neyse onu aktararak, hatta yapılamayacakları da nedenleriyle belirterek. Çoğumuz bir derdimizi anlattığımızda çözüm bulunmasından önce duyulmak isteriz. Sadece duyulmak ve bunun saygı çerçevesinde olması, yani endişelerimizin küçük görülmemesi, alay edilmemesi, hor kullanılmaması. Gerisi için anlayış gösteririz, sabrederiz, bekleriz. Pandemi sürecinde çalışanlar en fazla kurumlarından gelen bilgiye güven duymuşlar, kulaklarını ve kalplerini yöneticilerine ve işverenlerine çevirmişler. Çalışan işveren ilişkisi açısından ne kadar değerli bir dönem aslında değil mi?
Kısacası empati eylemle birleşince tadından yenmez. Bağları sağlamlaştırır, parlatır. Önem veren, karşısındakini anlayan, dinleyen bir lider duygusal zekasını çalıştıran bir liderdir. Eninde sonunda elimizden ne geliyorsa, onu ortaya koymanın ve fark yaratmanın en ideal dönemindeyiz.
Duygularımız, sezgilerimiz zekamıza rehberlik etsin.
Sibel YÜCESAN
SiZe Bütünsel Yaklaşım Kurucu Ortağı