Yeni bir dünya kuruluyor; ekonomiler ve ilişkiler de yeniden şekilleniyor…
Şu günlerde ülkemizde en çok sorulan soruların başında ekonomimiz şuanda ne durumda ve daha çokta yakın gelecekte ne olacak geliyor. Maalesef dövize olan ilgimizin hiç bir ülkede olmadığı kadar yüksek seviyelerde olması kurlardaki “şok” yükselme ile neredeyse ülkemizin tamamını etkiler hale geldi. Önemli bir bankamızın üst düzey yöneticisinin aslında çok güzel ve iyi niyetli bir şekilde ifade ettiği gibi; Ayşe teyzenin dövizle bir işi yoktu ancak Ayşe teyzede bir yatırım aracı olarak dövize bel bağladığından doğal olarak bu durumdan dövizle ticaret yapan ya da yapmayan herkes ciddi olarak etkilenmiş oldu.
Konu aslında belki de 2016 yılından itibaren ülkemizdeki sistem değişikliği tartışmaları ile başladı, bir sonraki yılda banka kredilerinin daralması ile birlikte ilk defa döviz hareketliliği tetiklenmiş oldu. Bütün bunlarla birlikte 5 yıl öncesinden başlayan ülkemizdeki antidemokratik girişimlerin darbeyle neticelenecek kadar ileri gitmiş olması ile birlikte tamamıyla politik bir alana kaymış olan ekonomik saikler dünya üzerindeki küresel gelişmeler ile birlikte seçim süreci ile birlikte “bir takım çevreler” tarafından ekonomik algı operasyonunu ve daha doğru bir tanım ile “ekonomik tetikçilik” görevlerine hız verdi. Sanki ülkemizde ekonomik ve iktisadi bir belirsizlik varmış gibi; özellikle de yabancı yatırımcıya negatif bir kara propaganda yaptılar. Ve maalesef bu konuda da başarılı oldular. Bu da yetmiyormuş gibi içimizdeki bir takım aç gözlü insanlarımız gerçek anlamda “suni” denebilecek fahiş fiyat artışına giderek bu sorunu daha da derinleştirmiş olduk. Bütün bunları anlatırken ülke olarak temel ve ölümcül eksiklerimiz olduğunu da gördük ve kabul etmek durumundayız. Özellikle yapısal diyebileceğimiz temel sorunlara ilişkin yaşadığımız sıkıntılar, ekonomik ve ilişkisel olmak üzere sorunların kaynağını net olarak tespit edilebilme fırsatını bugün itibarıyla bize vermiş durumda. Şimdi bizlere düşen sorunları derinleştirecek adımlardan ülke olarak kaçınmak. Hepimiz aynı gemideyiz. Ancak hep birlikte dayanışma halinde olabilirsek bu sorunun üstesinden gelebiliriz ve geleceğimizden eminim…
Tüm bu gelişmeleri dünyadaki gelişmelerden bağımsız düşünmek elbette hiç adil bir yaklaşım olmaz. Özellikle Amerika Birleşik Devletleri ve doğal olarak başındaki liderinin ağzından resmen BM Genel kurulunda yaptığı konuşma ile Dünya Ticaret Savaşları’nın başladığını görmek durumundayız. BM ya da uluslararası kuruluşlar nezdindeki bir takım kurum ve müesseseleri resmen artık tanımadıklarını ve tek taraflı olarak yalnızca ABD menfaatlerinin peşinde olacaklarını açıkça ifade etmiş durumdalar. Tıpkı birinci ve ikinci dünya savaşlarındaki gibi bir küresel paylaşım senaryolarının hayata geçirildiğini görmeliyiz. Ve aslında ülkemizin yeni bir sistem ile bölgesel bir aktör olarak oyuna dahil olma isteği tüm bu gelişmelerden ayrı tutulamaz. ABD’nin toparlayıcı bir güç olmaktan çıktığını Amerika halkı dahil herkesin görmesi ise oyunun karmaşıklığını iyiden iyiye artırmaktadır. ABD, Avrupa, Rusya ve Asya Pasifik blok ile Türkiye yeni bir küresel oyuncu olarak bu yeni Dünya düzeni konusunda mücadele veriyor. Doğal olarak da yukarıda bahsettiğimiz yapısal problemlerimiz ve iç siyasi çekişmelerimiz ve üretim ekonomisine dönük GSMH’mızı artıracak katma değeri yüksek ürünlerin geliştirilmesi, bilgi üretimine dönük eğitim sistemini kurmak gibi çok temel ödevlerimiz var. Tabii ki tüm bu süreçlerde çok şeffaf, anlaşılır ve paylaşımcı bir yaklaşım ile sürecin iyi yönetilmesi gerekmekte. Özellikle ülkemizdeki bankacılık ve finans sektörünün en gelişmiş ülkeler sınıfında diyebileceğimiz birçok Avrupa ülkesinden daha ileride olduğu tartışmasız bir gerçek.
Moralleri yüksek tutmak gerekiyor. Ticari koşul ve şartların her zaman stabil ve steril gitmeyeceğini hepimiz bilmek, öğrenmek ve gerektiğinde gerekli tedbirleri alabilecek kapasiteye ulaşmak zorundayız. Sonuç itibarıyla dalgalı kur modelinden vazgeçmiş değiliz. Ya da mevcut küresel ekonomik sistemin bir birini doğrudan veya dolaylı bir şekilde etkilediği gerçeğini hiç bir zaman unutmamak gerekli. Bu vesile ile yeni dönemde şirketlerin varlıklarının devamına ilişkin sorumlulukları ve yeterlilikleri konusunda yeni, gerçekçi ve denetlenebilir bir ticari ortamın hukuki alt yapısının da oluşturulması çok yararlı olacaktır. Sonuç itibarıyla içimizde art niyetli insanlarda bulunabiliyor, beş parmağın beşi de bir değil!
Son olarak şunu söyleyebilirim ki; Dünya çalkantılı bir dönemden geçiyor. Bu dönemi atlatabilen ve ayakta kalabilen her ülke gelecekte çok daha güçlü bir şekilde yoluna devam edecek. Bu durum ülkemizdeki ticaretle uğraşan herkes içinde aynı şekilde geçerlidir…
Hepinizi saygıyla selamlıyor, işlerinizde kolaylık ve başarı diliyorum.
“Dürüstlük bir meziyet değil, hepimizde bulunması gereken bir erdemdir…”