Üçge AŞnin Yönetim Kurulu Başkanı Gökçin Aras
Mağaza ve market ekipmanları sektörünün oluşması ve bu gelişimin dinamiği olan Üçge AŞnin Yönetim Kurulu Başkanı Gökçin Aras, 1976dan günümüze uzanan süreci değerlendirdi. Bugün 600 çalışanı ile ulasal alandaki liderliğini sınır ötesinde de elde etmeyi hedeflediklerini söyleyen Arasla bu uzun yol hikayesi hakkında söyleştik. Sektöre ve genç girişimcilere pencereler açacağını umduğumuz söyleşiyi keyifle okuyacaksınız

Otuz yıllık altın imza İnsanoğlunun var olduğu ilk yıllardan itibaren, bugünkü anlamında olmasa da bir raf gereksinimi mutlaka var. Türkiyede mağaza ekipmanları sektörünü seçen ilk kurumlardan biri olarak, hızlı bir gelişim içersindesiniz. Bu sektörü seçmeniz nasıl oldu? Avladığı avı, kullandığı silahı, gerektiğinde kullanmak üzere korumaya bıraktığı, ilkel bir düzenek mutlaka olsa gerek. Nitekim, bu konuda arkadaşlarım Rafın Tarihi adlı bir araştırma yapıyor. Pek çok kaynak incelenerek, harika bir belge çıkaracaklarına inanıyorum... İnsanoğlunun ilk yaşamından yüzyılımıza olan geçişine baktığımızda, raflama sistemlerinin Türkiyedeki önder kurumlarından bir olduğumuz ortaya çıkıyor. Ama, ne yazık ki başlangıç tarihimiz sadece ve sadece 30 yıl öncesine dayanıyor: İsmimin ilk üç harfi, ya da bir başka anlatım ile ilk hecesini, şirket ünvanımıza aldığımızda tarih 1976 (Gök-çelik)... Direkt olarak, üretime mi başladınız o yıllarda? Sermayeyi nereden buldunuz? Edebiyat öğretmenliği okurken süpermarket raflarına olan yönelim nereden çıktı? Büyük cesaret doğrusu... Yok canım! Nerde üretim? Mümkün mü? Alıp, satıyoruz işte. Sermayemiz, öğretmen babamın emekli maaşıydı. Dikkat edin, emekli ikramiyesi filan değil, maaşı. Çok dar bir para ve biz onu telefon alımında kullandık üstelik. Stok filan da yok hani. Önce, proje üzerinden müşteriye satıyoruz, sonra gidip rafları satın alıp, montaja çıkıyoruz. Nitekim önce sat-sonra yap ilkesini, hala tüm üretim hatlarımızda sürdürüyoruz: Mimar ve satış mühendisi arkadaşlarım önce bir hayali gerçekleştirip projeyi müşterisine satar ve ardından üretim hatlarına aktarıp üretime alır ve en kısa sürede montaj uygulamasını başlatır... Neden meselesine gelince. O dönem, ülkenin tam karışık olduğu zamanlar. Bir yandan ticaret yapıp, bir yandan da okumaya çalışıyoruz. Okuyamazsak, ticaret yapmaya devam ederiz düşüncesi hakim. Ama, güç bela okulu tamamlayıp, öğretmenliğe başlayabildim. Öğretmenlik yaparken de, rahat durmam, eşe dosta mutlaka raf sistemleri kurabilirdim nihayetinde... Gerçekten öğretmenlik yaptınız mı peki? Kodlama hatası nedeniyle edebiyat okumuştum. Mühendislik okumak istemiştim aslında. Ancak, yaptığım işi en iyisi olarak yapabilme arzum vardır. Bu nedenle, iyi bir edebiyat öğretmeniydim ben. Siyasal ayrılıklar öğretmenlik yapmamıza pek olanak tanımadı. Ben de, bu raf işine, daha bir sıkı sarıldım sarılmasına ya, yine de gözüm bir başka fakültede. Nasıl yani? Edebiyat yetmedi, makine filan mı okuyacaksınız? Makine ve mekanik bilgisi, allah vergisi bir yetenek. Hukuk isteğim de çok fazlaydı ve 3 yıl da hukuk okudum. Sanıyorum bunları ilk kez öğreniyoruz. Önce edebiyat öğretmenliği, 68 ruhu, hukuk öğrenimi ve sanayiye geçiş. Oldukça çalkantılı ve ilginç... Söz sanayiye gelmişken, üretime geçiş ve sonrasında ilk ticari ünvandan sıyrılma, kardeşiniz ile ticari birlikteliği ayırma, yeni bir anlayış ile ciddi yatırımlar ve bu güne dayanan, bir başka öykü daha olsa gerek. Olmaz mı? Hem de ne öykü... Anladım ki, benden öğretmen olmaz, hukukçu olsam eşe dosta, fakir fukaraya hizmetten, meteliğe kurşun atacağım. En iyisi olumlu bir gelecek gördüğüm, market rafları ve çelik eşya işine yönelmek. İki kardeş, sektörde al-sat ilişkisinin yanısıra minik minik üretimler yaptık. Açık söylemek gerekirkse, yurt dışına çıktığımda hiç uçkur düşünmedim. Sürekli, yenilikleri izleyip, ülkemiz lehine analizler yaparak yeni ve farklı üretimler yaptım. Ve bu gelişim anlayışı, hızla büyümemize neden oldu... 1980li yılların sonlarına doğru, ana-baba tarafından evlenin baskısı gündemde. Ve kardeşim ile yollarımızı ayırmaya karar verip, her şeyi ikiye bölüverdik. Evlendikten sonra ayrılsak, eş-dost iki kardeş gül gibi geçiniyordu, hanımlar aralarını bozdu demesinler diye uygun gördüğümüz, son derece medeni ve keyifli bir ayrılıktı bizimki. İyi de yapmışız. Bugün, kardeşim Yalçında konusunda başarılı bir grafik ile yoluna devam ediyor... Durup dururken nasıl çıktı bu ÜÇGE ismi? Çünkü, bilinir bir marka iken, çok farklı bir marka ile sektörde yer aldınız ve daha da başarılı oldunuz. Bu işlem o kadar kolay mı? 1991 yılında çok iyi bir ekip kurdum. Kurucu baba olarak her şeyimi onlarla paylaştım. Şirket anlayışını inanılmaz biçimde değiştirdim. Türkiyede hiç konuşulmayan sıfır hiyerarşi biz de hayat buldu önce, inanın. Müdür kavramı yerine yönetmen olgusunu gündeme alınca sinema yönetmeni mi sorularını yöneltenler, daha şimdi kartvizitlerini değiştiriyor... Mağaza ekipmanları sektöründe tüm ilkleri de ÜÇGE gerçekleştirmiştir bu arada. İlk ISO 9001, ilk CE belgeli kasalar, ilk hijyenik blok raf, ilk toz boya, ilk teşhir-depolama, ilk Euroshop katılımcısı, ilk uluslararası mağaza donanımı (ISO) yöneticiliği, akla hemen gelen ilkler. Nitekim, teknolojiyle birlikte getirdiğimiz yenilik ve de farklılıkları saymakla bitiremeyiz. Gelelim, ÜÇGE isminin seçimine : 3 (üç) tane G harfini esas alarak, Türkçe okuma ile ünvanımızı ÜÇGE olarak belirlediğimizde, yine şaşkınlık hakimdi sektörde. Ancak, bugün dünyada geçerli olan tüm stratejiler, aynı temel üzerine kurgulanmaktadır: - Güç-Güven-Görkem. (Power-Reliance-Glory) İki kişiyle başlayan ticari yaşam, bugün hangi yapıda? Dünden bugüne, kısa bir değerlendirme aldığımızda, ÜÇGE hangi konumda? Şaka bir yana, Türkiyede sinema salonlarına bir darbe de biz vurduk aslında. Çıkmaza giren sinemalar kapanırken, Hürriyette kapanan bir sinemayı, ilk büyük fabrika olarak organize ettiğimizde, personel sayımız 60-70 civarındaydı. Bugün, Kestel Organize Sanayi Bölgesinde 3 ayrı fabrikada, yaklaşık 30 bin metrekare kapalı alanda, konusunda uzman 600 çalışan ile üretime aralıksız devam ediyoruz. Yeni yatırımlardan, sektöre sunulacak yeni ve farklı ürünlerden söz edilirken, dünya liderliği gibi büyük bir hedef belirlemişsiniz. En yetkin ağız olarak, bu konuda siz neler söylüyorsunuz? Bizim ekip böyle işte, durmak yok onlarda. Sürekli hedef büyütüp, o yöne doğru agresif bir politika içersindeler. Duranı da, zorla koşturmak gibi işlevleri de var ayrıca... 2004 Eylül itibarıyla Bursa Organize Sanayi Bölgesinde çok ciddi bir yatırımın startı verildi. Öncelikli plan, Çelik Merkezi, ardından diğer üretim hatları devreye girecek. Nitekim, Türkiyede otomotiv ve beyaz eşyadan sonra, sanırım en çok çelik işleyen grup biziz. Yıl sonunda, üstelik 30.yılımızda bir 30 bin metrekare daha büyümüş olacağız. Üretim hatlarımızı da ileri teknoloji içeren, kapasitesi yüksek makineler ile artırıyoruz. Kaba bir hesap ile, bugünkü kapasitemizin 5 kat artırılması planlandı. İşte bu çizgide ekip arkadaşlarım Dünya Liderliği için varız diyor. Fazla da söylemiyorlar hani. Nitekim, bu bir hedef. Gerçekleştirmek de, ekibin sistematik çalışmasına bağlı. Niye olmasın? ÜÇGE, firma olarak 2001 krizini de, örnek alınacak şekilde atlattı. Türkiye ve dünya örgütlenmenizi nasıl oluşturuyorsunuz? Müşteriniz direkt olarak fabrikadan alım yapabiliyor mu? Her kriz insana bir şeyler öğretiyor tabiki. Bizim de canımız yandı, biz de bazı yanlışlar yapmış olabiliriz belki. Ama, doğrularımız daha çok. Sözgelimi, 2001 krizinde tüm bölge ofislerimizi bayi konumuna getiriverdik. Kapılarındaki otomobiller, reklam tabelaları, ofis masaları, bilgisayarlar, telefonlar dahil, ne varsa hepsini arkadaşlarımıza bırakıp, hepsini patron konumuna getirdik. Bugün, 13 ilde, bölgesel olarak çalışan bayilerimiz gerçek birer Üçgeli. Üstelik, her bölgemiz, çok daha ciddi gelişme gösterdi. Onlarla gurur duyuyorum, onur duyuyorum. Çünkü, ülkenin dağında, taşında, köyünde, mezrasında, düşündüğünüz her noktada 24 saat içersinde ücretsiz, proje ve danışmanlık hizmeti veriyorlar. Aldıkları, sürekli eğitimleri yardımıyla ÜÇGE farkını, her aşamada müşterilerimize sunuyorlar. Genel ÜÇGE mantığını ifade edecek olursak, 10 metrekarelik bakkal ile 100 bin metrekarelik alışveriş merkezi de, aynı özel ilgi ve duygularla, bizde hayat buluyor... Uluslararası organizasyona gelince, bugün yanılmıyorsam 40 ülkeye ihracat yapıyoruz. Küresel ihtiyaçlara, yerel destekler ve distribitörler kanalıyla anında çözümler buluyoruz. Firma olarak, 3. binyılı dış satım patlamasıyla karşılamayı hedeflediğimizde, dış satım oranımız yüzde 25 seviyesindeydi. Ulusal pazarı unutmadan sürdürülen dikkatli pazarlama ve satış stratejileriyle, bu oran yüzde 55 seviyesine çıkmıştır. Yarın, fayda-fiyat ilişkisi uluslararası pazarda kabul görmüş ürünlerimizle dünyanın her noktasında olmak istiyoruz. Bu konuda, ekibin çok güzel bir hatırlatması var, aynen katılıyorum : Aslında bizi, her yerde görüyorsunuz... Bu kadar ciddi gelişmeler yaşarken, hiç korkmuyor musunuz ? Sözgelimi, bu raf ihtiyacı hiç bitmeyecek mi? Dünya ekonomisinde ciddi daralmalar var. Türkiyede pek çok sektör sıkıntı içersinde. Bir yandan AB dayatmaları, pek çok yönden eksik yapılanma, perakendenin yeterince organize olamaması ve daha pek çok negatif durum karşısında ÜÇGEnin çıkışı nereden kaynaklanıyor? Belki biraz klasik olacak ama korkunun ecele faydası yok derler ya, çok doğru bir söz. Ben sanayiciyim, ayakta kalmam için, sürekli çalışmam, yatırım yapmam lazım. Bir başka anlatım ile, bisikletten düşmemek için sürekli pedal çevirmem lazım. Böyle gelişim içersindeyken, pek çok yabancı firmadan nişan-evlilik teklifi alıyorsunuz. Bugün, bu konuda bir yabancı firmanın Türkiyeye girememesi tamamen ÜÇGEnin gücünden kaynaklanıyor. Çünkü, onlar bizim kadar esnek üretim hatlarına sahip değiller. Her yıl yüzlerce yeni ürünü devreye alıyoruz. Her müşteriye özel konseptler çıkartıyoruz. Butik çalışıyoruz. Bir terzi misali, istenilen tasarımları, istenilen ölçülerde yapıyoruz. Genel yapımızda hayır yok. Yaklaşımlarımız sürekli pozitif yönde. Türkiye organizasyonunda her bakkalda bir Üçge ürünü hedefimiz tamamlandı. Sırada, dünyanın her noktasında yer almak var. Düşlerimize sınır koymadık hiç, koymayacağız da... Güney Afrikanın da güneyinde yer alan Maritush Adasında Toys R Us mağazası kuruyorsak, Kanadanın Alaska bölgesinde hipermarket açıyorsak, Sibiryada depolama sistemleri yapıyorsak, Hindistana kasa altlığı satıyorsak, neden olmasın? Ekip biz varız diyor, bana da şirketin Kurucu Babası olarak, aynen babamın bir zamanlar bize uzattığı emekli maaşı gibi, el vermek-omuz vermek-destek olmak düşer. Nitekim, felsefemiz de bize yol gösteriyor: Daha hızlı, daha yükseğe, daha güçlü...