Serbest pazar ekonomisinden geriye dönüş mü?

ABD Başkanı Donald Trump’ın söylem ve eylemlerine bakınca, insanın aklına ister istemez acaba serbest pazar ekonomisinden geriye dönüş mü olacak diye bir soru geliyor. 20’nci yüzyıl, dünya ekonomik düşünce tarihi “fikirler savaşı” olarak tanımlanmaktadır. Yüzyılın sonunda serbest pazar ekonomisin diğer düşüncelere galip geldiği konusunda hemen hemen herkes hemfikir olmuştu. 20’nci yüzyıl başlarından itibaren yaşanan sürece bakıldığında konu daha iyi anlaşılacaktır.

1917’de gerçekleşen Bolşevik İhtilali’nden sonra Sovyetler Birliği liderleri, merkezi planlama olarak tanımlanan bir sistem kurdular. Batı’da ise tam tersine, serbest piyasa kapitalizmi devam ediyordu. Ancak, 1925 yılında ABD menkul kıymetler borsasının çöküşü ve 1929’lardan itibaren başlayan dünya ekonomik krizi “bırakınız yapsınlar” felsefesine dayanan ekonomik modelin sorgulanmasına yol açtı. Acaba Sovyet modeli merkezi planlama mı daha iyi idi? Hükümet ekonomiye müdahale etmeli miydi? 1929’larda başlayan ekonomik kriz sonrasında ABD, John Maynard Keynes’in önerilerine uyarak büyük harcama programlarını başlattı. Bu suretle milyonlarca ABD’liye iş imkânı sağlanmıştı. Ekonomik büyüme başlamıştı.

 

Bu yöntem Avrupa ülkeleri, Japonya ve Güney Amerika ülkeleri tarafından zaten benimsenmekteydi. Bu ülkeler, işsizliğin önüne geçildiği sürece belirli bir seviyedeki enflasyonu makul kabul etmekteydi. Bu sırada 2’nci Dünya Savaşı’nın patlak vermesi üzerine imalat sektörlerinde büyük bir istihdam sağlanmıştı. Zaten savaş sonrasında da yüksek işsizlik ortadan kalkarak tam istihdam hatta işçi yetersizliği sorunu ile karşı karşıya kalınmıştı. Söz konusu işgücü açığı nedeniyle 1960’lı yıllardan itibaren Türkiye’den de Avrupa’ya önemli bir işgücü ihracı olmuştur. 2’nci Dünya Savaşı’ndan sonraki soğuk savaş yılları ise Batı ve Doğu’nun birbirlerine Jeopolitik üstünlük sağlama yıllarıdır. 1970’lerde Batı ekonomileri Stagflasyon ile karşı karşıya kalmışlardı. Sovyetler Birliği’nde ise yaşlı Brejnev’in etkin olamayan yönetimi nedeniyle gelişim durmuştu. 1980’lere gelindiğinde, ABD başkanı Ronald Reagan ve İngiltere başbakanı Margaret Thatcher, ekonomilerini yeniden canlandırmak için oldukça cesur adımlar attılar. Artık Friedrich von Hayek’in ekonomi teorileri revaçtaydı. Batı ekonomilerinde durum düzelirken SSCB’de Mikhail Gorbaçov, Perestroika olarak ifade edilen yeniden yapılanma modelini uygulamaya koymuştu. Ancak, program yeterince başarılı olamamıştı. 1990’lara gelindiğinde Berlin Duvarı yıkıldı, iki Almanya yeniden birleşmişti, Sovyetler Birliği 15 ülkeye ayrılarak parçalandı. Böylece serbest Pazar ekonomisi merkezi planlama modeline üstün gelmişti.

 

Tüm bunlara rağmen, serbest pazar ekonomisi, başta ABD olmak üzere uygulandığı ülkelerde zaman zaman krizlerle karşı karşıya kalmaktadır. 2008’de ABD’de yanlış konut kredisi politikaları nedeniyle ortaya çıkan finansal ekonomik kriz, birçok Avrupa ülkesinde de kendini göstermişti.

 

Diğer taraftan 2’nci Dünya Savaşı’ndan sonra 1944’de Bretton Woods antlaşması ile başta Avrupa’nın imarı olmak üzere dünya ticaretinin yeniden yapılandırılması amacıyla; IMF ve Dünya Bankası’nın yanında Gümrükler Tarifeler Ticaret Genel Anlaşması (GATT) oluşturulmuştu. GATT, 1992-1996 arasında yapılan Uruguay görüşmeleri sonunda Dünya Ticaret Örgütü ismini almıştı. DTÖ’nün temel amacı ise tüm dünyada mal ve hizmetlerin serbest dolaşımını sağlamaktır.

 

Tüm bu gelişmeler ışığında Donald Trump’ın bir taraftan 1990’ların başında kurulan ve ABD, Kanada ve Meksika’nın ortak olduğu birlik olan NAFTA’dan ayrılarak yeni düzenlemelere gitmesi, gerekse de Türkiye’de dahil olmak üzere birçok ülke ile ticaret savaşlarını başlatması, acaba serbest Pazar ekonomisinden vaz mı geçiliyor sorusunu akla getiriyor. Ayrıca bugüne kadar büyük övgüler alan küreselleşme olgusu ne olacak? Bekleyip göreceğiz.

 

*Yirminci yüzyılın en önemli iki iktisatçısı John Maynard Keynes ve Friedrich von Hayek’ dir. Keynes, Hükümetlerin piyasalara müdahalesini savunurken, Hayek tam tersini savunur.

Kaynak; Global Marketing, Çev. Editörü Rezzan Tatlıdil, Nobel Yayınevi, s. 34. 2015.