Sen kimsin?
Hani bazılarımızın sık kullandığı bir cümle vardır: Sen benim kim olduğumu biliyor musun! Bazen bir tartışmada bazen tatlı tatlı kendini methetmede kullanıldığı zaman -sebep çok da önemli değil- sorasım gelir: Peki sen kim olduğunu biliyor musun?
Sanırım bu soruyla ilk karşılaşmam ortaokul-lise çağımda okuduğum bir kitap sayesinde olmuştu: Sofie’nin Dünyası. Jostein Gaarder’in bu kitabını merakla ve heyecanla okuduğumu hatırlıyorum. Kitapta 15’inci yaşını kutlamaya hazırlanan Sofie, bir gün posta kutusunda bir mektup bulur. Mektupta sadece bir kelime/ bir soru vardır: Kimsin? Ve Sofie düşünmeye başlar: Ben kimim? Bu soruyla başlayan renkli yolculuğuna şahitlik ettirirken okuyucuyu da düşündürür: Sen kimsin?
Bu soruya vereceğimiz birçok cevabımız olabilir. İsmimiz, nereli olduğumuz, mesleğimiz, kimlerdeniz vb. Elbette bu cevaplar da bizi anlatır. Ancak bu kadar kolay olsaydı asırlar boyu bilge insanlar, kadim kültürler hep aynı nasihati vermezdi: ısrarla ‘Kendini tanı!’ demezlerdi di mi?
İki kelimelik bu nasihatin karşılığı koca bir hayat hatta ötesi! Kendini Tanı = Hayat (Anlamlı! bir hayat) Bu sorunun cevabını arayanların seslerini duyar gibiyim: cesaret ister. Doğru ve ancak deneyenlerin söyleyebileceği bir çıkarımdır bu, çünkü insanın kendisiyle yüzleşmesi çok kolay değildir. Her kişinin değil er kişinin meydanıdır bu arena ve korkunun ecele faydası yoktur. Bu yolculuk bir başladı mı, yolcu yolunda gerektir. Zordur ancak niyet iyi, yöntem sahihse kolaylaşır hatta keyifli bir seyahat olur.
Aylar önce bir söyleşiye katılmıştım. Konuşmacı katılımcıları tanımak istediğini söyledi. Yalnız bir kural koydu: kendini tanıtırken nereli olduğunu, ne iş yaptığını vb. cevapları çıkarıp kendimizi tanıtacaktık. Sırası gelen lafı dolandırsa da bir şekilde etiketlerinden bahsetmeye başlıyordu… Sahi bizden bizi çıkardığında ne kalıyordu?
Felsefe yapmak değil amacım. Uyanmak gerekiyor. Gerçek potansiyelimizi, bu potansiyeli ortaya çıkarmak için neler yapmamız gerektiğini, neden ve nasıl yapmamız gerektiğini bilmemiz gerekiyor. Yoksa bunların cevabını bize hep başkaları verecek: kim olduğumuzu, ne yapmamız gerektiğini vb.
Pardon: Yaşadığın hayat kimin hayatı?
İnsan sorsun ben kimim diye. Şirket/kurum/kuruluş sorsun biz kimiz diye. Kalite belgesini almak için kağıt üzerinde kurgulanmış vizyon misyon değerler cümleleri değil elbette kastettiğim.
Divan edebiyatımızın büyük şairi Şeyh Galib ne güzel söylemiş: Hoşça bak zatına kim zübde-i alemsin sen! Yani ‘yaratılmışların gözbebeği ve alemin çekirdeği (özü) olan insansın sen’
Ancak kendini tanıyan insan kendini bilir ve hatta haddini bilir. Kendini bilen insan karşısındakini de daha iyi bilir. Sayılı nefes yeter mi bu yolculuğu tamamlamaya denirse karıncanın meşhur seyahatini düşünelim. Eski bir sözü hatırlamak lazım belki de: Zamanla ve sabırla koruk helva olurmuş, dut yaprağı atlas.