Sektörün de Yakından Tanıdığı Ünlü Tiyatrocu Ferhan Şensoy

Sanatçı Ferhan Şensoy, tüm alışveriş ihtiyaçlarını bir yerde toplayan büyük mağaza fikrinin dahiyane olduğunu ama insanca ilişkileri bitirdiğini düşünüyor. Kendi tiyatrosunda gerçekleştirdiğimiz keyifli sohbette Şensoyun alışveriş üzerine görüşlerini aldık

Sektörün de Yakından Tanıdığı Ünlü Tiyatrocu Ferhan Şensoy
Kuş kafese girsin yeterTiyatro ve sinema oyuncusu, yazar; Türkiyenin sanat adına yüz akı isimlerinden Ferhan Şensoy Sahibi olduğu tiyatronun da bulunduğu Atlas Pasajında gerçekleştirdiğimiz sohbetimizde alışveriş üzerine görüşlerini aldığımız Şensoy, tezgahtarların bilgisizliğinden şikayet edenlerden... Müşteriye yardımcı olabilir miyim? şeklinde bir yaklaşımın çok yanlış olduğunu; müşterinin mağazada özgürce hareket edip, alacağı malı uzun uzun inceleyebilmesi gerektiğini söylüyor Şensoy. Bu bakımdan süpermarket tarzının olumlu olduğunu söylese de, kapitalizmin getirdiği doğal bir süreç olduğunu söylediği Bakkaldan süpermarkete geçiş sürecine duygusal bakıyor. Ferhan Şensoy, Kahraman Bakkal Süpermarkete Karşı eserinde de belirttiği gibi büyük mağaza fikrinin dahiyane olduğunu; ama insancıl olmadığını düşünüyor. Türkiyede bakkaldan süpermarkete doğru bir gidiş var. Sizin bu konuya bakışınızı Kahraman Bakkal Süper Markete Karşı eserinizden biliyoruz bir parça da olsa. Konuya bakışınız hala aynı şekilde duygusal mı? Benim orada anlattığım, Kazancı yokuşundaki mahallemizin bakkalı Yusuf Bakkal. Bizi çok iyi tanıyan bir bakkal Tiyatro eğitimimi tamamlayıp Türkiyeye döndüğümde büyük sıkıntı yaşadım; çünkü mevcut piyasalardaki tiyatrolarda oynamak istemiyordum. Ev kiramı dahi zor veriyordum. Böylece Yusuf bakkala borçlu olarak bir yaşantı başladı. İstanbulda o zamanlar her yerde telefon da yok. Benim telefon adresim Yusuf bakkaldı: İş için sizi ararsak nerden buluruz? Yusuf bakkalı arayın. Bakkal seslenir, ben gelirim efendim. Yusuf bakkala 1000 lira borcum var. Ev kirası da 1000 lira. Düşünün artık. Filme gideceğim, taksi param yok. Yusuf bakkal verdi taksi parasını. Filmden avans aldım. Borcumun bir kısmını ödedim. Bu muhteşem derecede insanca bir ilişkidir. Kahraman Bakkalda da anlattığım budur. Orada bir şarkı vardır: Bakkal insan, market makine. Şu dönemde bu insanca ilişki maalesef kayboldu. Aslında bakkallarla süpermarketler arasında yaşananlar şimdi yerel marketlerle uluslararası zincirler arasında yaşanıyor. Yerellerin derdi de yurt dışından gelecek olan Wal Mart ile rekabet edip ayakta kalmak. Ben marketin patronunu tanımıyorum. Kasadaki kızı da tanımıyorum. Bakkalla olan insanca ilişki yok oldu. Tabii ki ekonomi bu ilişkiye izin vermeyecekse olmayacaktır. Bir gün gelecek evden çıkmadan alışveriş yapmak yaygınlaşacak. Tıklayacaksın istediğin şeyler ayağına gelecek. Hatta ben öldükten sonra tiyatroya bile belki gitmene gerek kalmayacak. Tıklayacaksın, izleyeceksin. Ne sıklıkta alışveriş yapıyorsunuz? Ben öyle çok alışveriş yapan bir tip değilim. Mesela, bekarlığımda bakkala telefon eden ve genellikle dışarıda yiyip içen birisiydim. Öyle alışveriş düşkünü biri değilim. Evliliğimde, bunları karım yapardı. Öyle alışmıştım. Tekrar bekarlık dönemine geçtiğimde böyle bir ihtiyaç hissetmediğimi fark ettim. Alışverişi lüzumsuz buluyorum. Almıyorum, vermiyorum. Yine de yaptığınız alışverişlerde satın alma kararlarınızı neler etkiliyor? Bütçe etkiliyor ilk başta. Ben, parama göre ne alabilirim diye düşünüyorum. Alınması gereken şeyler listesi var. Çay, kahve, sigara, tuvalet kağıdı... Öncelikli gereksinimlerimi almaya çalışıyorum. Acilen sigara. Tuvalet kağıdı kalsa da olur. Sonra tabii tuvalet kağıdını da es geçemiyorsun. Mecburen bir şeylerden vazgeçiyorsun. Benim bütçem ve alışveriş mantığım böyle. Mesela, gidip kendime gömlek alayım diye hayatım boyunca dememişimdir. Bu oldukça enteresan... Bu gibi şeylerde, ihtiyaçlarımı beraber olduğum kadınlar, kızlarım gideriyorlar. Mesela, kızlarım: Baba ayakkabın eskimiş, demode; sana şundan bundan alalım diyorlar. Gidip moda olan ayakkabılardan falan alıyorlar. Ben bu tip ayakkabıları sevmiyorum; ama kızlarımın hatırı için giyiyorum. Ben ihtiyacım olan şeyleri alırım, gereksiz olan, bana uymayan, yeni çıkmış, moda olan şeyler için zamanımı harcayamam. Mesela, eczaneye gittiğimde, ihtiyacım olan ilacı alırım; yeni bir ilaç çıkmış mı, değişik bir ilaç var mı diye araştırıp, aldığım olmamıştır. (Gülüyor) Satın alma sırasında tezgahtarların veya satışı yapan kişilerin davranışları sizi ne derecede etkiler? Ben özellikle; Size yardımcı olabilir miyim? şeklinde müşteriye yaklaşan satıcı tiplerinden nefret ederim. Örneğin, ben kitapçıya gidiyorum. Yeni çıkan kitaplara veya hoşuma giden kitaplara bakıyorum. O arada gelip de, bana yardımcı olmaya çalışan kişiyi, ben çok fena terslerim. Bu kişi bana hangi konuda yardımcı olabilir ki? Siz en son hangi kitabı okudunuz?diye soruyorum, adam cevap veremiyor. Niye, çünkü kırtasiyeci adam... Kitap okumuyor ki. Tek derdi bana bir şeyler satmak. Yani bana Güney Amerika Edebiyatı konusunda mı yardımcı olacaksınız, Gabriel Garcia Marquez konusunda fikirleriniz mi var? Hayır, yok böyle bir şey. Ben başımda dikilen satıcıdan hiç hoşlanmam. Belki de, market sistemi bu anlamda daha rahat benim için. Kitap seçerken Kitapları ellemeyin diyorlar. Ben o kitabı karıştırmadan almam. Kurcalamam lazım. Tanımadığım bir yazarın kitabı örneğin. Almadan önce 1 sayfa okumam lazım. Batıda mesela masalar vardır. Kitabı raftan alıp orada okursun. Alman gerekmez. Tekrar rafa koyarsın. Türkiyeye de geldi. Bazı kitapevlerinde de bu var. Olması lazım zaten. Hatta kitabı kurcalarken ne içersiniz? diye de sorarlar batıda. Kahvemi yudumlarken o kitabı da daha iyi sindiriyorum. O zaman o kitabı almakla kalmıyorum başka kitaplar da alıyorum. Ben kitaptan başka alışveriş yapmam zaten. İnternet üzerinden alışveriş yaygınlaştı diyorlar. Dokunmadan almak Ama sizin söyledikleriniz bunun tersi yönde. Bir kitap ismi duymuşsam, biliyorsam internet kolaylık sağlar. Ama bir pantolon alacaksam önce giymem gerekir. Paranın kime gittiğini önemsemiyoruz o halde Evet. Ucuz mal nerede ise oradan alıyoruz. Sahibinin kim olduğu çok da önemli değil. Ama bakkalda hangi mal iyiyse örneğin hangi peynir iyiyse bakkal söylerdi; sen de onu alırdın. Ben çok alışveriş yapan bir tip değilim. Almamaktan yanayım. (Gülüyor) Yalnız yaşıyorum. Yarım kilo erik alıyorum. İki tane yiyorum. Gerisi çürüyor. Avrupadaki gibi 4 tane erik deyip alamam ki. Parası yok derler diye mi utanıyoruz? İnsan 12 kilo alır derler. Bizde aile kavramı çok gelişmiş. Yalnız yaşayan bireylerden oluşan toplum yeni yeni gelişiyor. Benim çocukluğumda küfeyle kiraz alınırdı. Bütün aile bir arada kalırdık çünkü. ABDde yalnız yaşamak çok yaygın... Avrupa biraz daha insanca Bundan 25 yıl önce daha da insancaydı. Ben Fransada yaşadım. Herkes günaydın derdi. İlk gittiğimde Bunlar beni nereden tanıyor? dedim. (Gülüyor) Türkiyede böyle bir durumda kavga çıkar. Gelişen büyük mağazalar, internetten alışveriş. Bunların hepsi bizi bir yalnızlığa sürüklüyor. Fiyatlar daha ucuz. Ama ben daha ucuz değil daha insanca yaşamak istiyorum. Fransada cebimde 400 frang var. Lüks bir Fransız şarabı içebilirim bu parayla. Ama öyle yaptığım zaman otele yürüyerek gitmek zorunda kalacağım. Yine de ucuza kaçmam o şaraba o kadar para verebilirim. Ama ben kötü bir örneğim. Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı? Kahraman Bakkalda söylediğim gibi; Kuş kafese girecek teorisi var. Bu teori çok dahiyane bir şey. One stop yani tek duraklı alışveriş. Hepsi aynı yerde... Ayrıca bakkala, manava, kasaba gitmene gerek yok. Muhteşem bir buluş. Bakkaldan daha ucuza satma şansı var. Ama bana insancıl gelmiyor. Ben bakkalımdan oldum. Onunla bir arkadaşlığımız vardı. Ben bakkaldan borç aldım. Marketten alamam ki. Bir makineyle karşı karşıyasın. Bu beni rahatsız ediyor. Tabii ki marketler büyük rahatlık. Zamandan da kazanıyorsun. Üstelik de daha ucuz ve pratik. Ben de olmasın da demiyorum ki zaten. Sadece insancıl olmadıklarından dolayı şikayet ediyorum. Hepsi bu.