Emin Çapa’dan tavsiye var: Farklılaşın!

Türkiye’de gerek sunduğu programlar gerek aktardığı bilgiler olsun kendi farkını ortaya koyan CNN Türk Ekonomi Müdürü Emin Çapa, çok da fazla düşünmeyi sevmeyen memleketimiz insanına ekonomiyi sevdiren adam olarak tanınmakta. Ailesinden miras olarak saydığı öğrenme aşkını alan Çapa, ekranlardan bizlere samimi davranışları, anlaşılır dili ve sempatik tavırlarıyla seslenmeye devam ediyor. Astronomi ve sanat tarihi merakıyla ilgili olarak da çalışmalarına devam eden Çapa’yla hem Türkiye ekonomisini, hem perakendeyi, hem de çözüm yollarını konuştuk…

Emin Çapa’dan tavsiye var: Farklılaşın!

Röportaj: Onur Kaya

 

Ekranlarda Türkiye’ye ekonomiyi sevdiren adam olarak tanınıyorsunuz. Ancak Emin Çapa’yı daha yakından tanımamız için bize biraz kendinizden bahsedebilir misiniz? Kimdir Emin Çapa, kendini nasıl tanımlıyor?

1967 doğumlu, annesi ilkokul mezunu, babası okumayı askerde öğrenmiş taşralı bir ailenin çocuğuyum. Ailemden bana kalan en büyük miras öğrenme aşkıdır. Bütün hayatım boyunca her şeyi ama her şeyi bilmek öğrenmek arzusu duyan biriyim. Üniversite öncesinde üç seçenek arasında sıkıştım. Astronomi çocukluk aşkımdı. Ama aile yapım gereği yurtdışı gibi bir seçeneği düşünmem bile mümkün değildi. Türkiye’de de olanaklar sınırlı olduğu için bunu elemek zorunda kaldım. Arkeoloji beni her zaman büyülemiştir. Ancak Türkiye’de arkeolojiye ilişkin duyduklarım bu konuda da hayallerimi yıktı. Geriye gazetecilik kaldı. Fakat ne astronomi ne de arkeoloji asla hayatımdan çıkmadı. Sadece mesleğim olmadılar o kadar.

 

Peki, Türkiye’ye ekonomiyi sevdiren insan olarak, ekonominin en önemli dinamiklerinden bir tanesi olan perakende sektörünü sizin bakış açınızdan dinleyebilir miyiz?

Perakende sektöründe beni büyüleyen şey tüketici davranışları. Paco Underhill’in kitaplarını okuduğum gün adeta sihirli bir dünyaya girdiğimi hissetmiştim. Elbette davranışsal iktisat da bize çok şey söylüyor. Son yıllarda davranışsal iktisadın yükselişini büyük bir keyifle izliyorum. Nobel ekonomi ödülünün bu sene davranışsal iktisada verilmesi ilgiyi daha da artıracaktır. Herkese Underhill’in tüm kitaplarıyla, Dan Ariely’nin Akıldışı Ama Öngörülebilir kitabını hararetle tavsiye ederim.

 

Türkiye’nin ekonomik durumu hakkında çok fazla yorum yapılıyor. Git geller yaşanan bir ülke konumunda olduğumuz sanırım yadsınamaz bir gerçek. Ancak sektörel bazlı durumlarda birçok konu toz pembe gösteriliyor gibi. Sizce ekonomik durumumuz ne halde?

Türkiye ekonomisi büyük bir potansiyeli barındırıyor. Almanya’nın doğusuyla Hindistan’ın batısı arasındaki kuşakta Türkiye’nin ne entelektüel kapasitesiyle ne de sanayi altyapısıyla yarışabilecek bir ülke var. Ama potansiyel enerji kinetik enerjiye çevrilmedikçe bir şey ifade etmez. Bizim bu enerjiyi ortaya çıkarmamız lazım. Şu anda Ankara’nın yaptığı şey ekonomiyi yüzdürmek. Uzun vadede sürdürülebilir yüksek büyümeyi sağlayacak yapısal reformlar hala bekliyor ve göründüğü kadarıyla ne yazık ki uzun süre de bekleyecek. Dolayısıyla bu yıl yaşadığımız yüksek büyüme önümüzdeki yıllardan çalınmış demektir aslında. Dikkat edin ekonomik büyüme arttığı anda cari açık, enflasyon ve dolar kuru yükselişe geçti. Dünyadaki iklimin pozitif olduğu dönem sona erdi. Bundan sonra yüksek büyüme istiyorsak iç iklimi pozitife çevirmemiz lazım. Başka yolu yok. Bir yıl yüksek büyüdünüz diye sevinmek boş bir davranış. Bunu seneye, ondan sonraki seneye taşıyabilir misiniz? 5 yıl, 10 yıl, 15 yıl yüksek büyümeyi istikrarlı bir şekilde sürdürebilir misiniz? Yoksa her isteyen ülke bir yıl, iki yıl yüksek büyüme yaşayabilir.




Emin Çapa olarak Türkiye’ye bir ekonomi reçetesi yazacak olsaydınız, ilk önce nereden başlardınız işe?

Ben olaylara asla yüzeysel şekilde ve kısa vadeli bakmam. Ekonomide de mesele kökten ve uzun vadeli etki yaratmaktır. Türkiye için şu an birinci öncelik sağlam bir demokrasi, insan hakları, yargı devleti inşasıdır. Türkiye, Çin gibi demokrasi olmadan büyüyemez. Bu her şeyden ama her şeyden önemli. İkincisi dünyanın bundan sonraki tarihi geçmişine benzemeyecek. Yeni çağın girdisi bilim ve akıl, çıktısı teknoloji. Dolayısıyla eğitimli insanlara yüksek düzeyde ihtiyaç duyulacak bir döneme giriyoruz. Geçmişteki gibi düşük eğitimli insanları makine başına oturtup üretim yaptığımız dönemler hızla sona erecek. Dijital sanayi (sanayi 4.0) bunun ilk adımı. Dünyanın ilk Karanlık Fabrikası Çin’de devreye girdi. 650 kişilik personel 60 kişiye indi. Bunlar da Ar-Ge, pazarlama, temizlik ve güvenlik elemanı. Geri kalan her şey robotlar tarafından yapılıyor. O yüzden yüksek kalitede eğitim almış bireyler yetiştirmemiz lazım. Hızla eğitim sistemini “öğrenmeyi öğrenen” ve “öğrendikleriyle sorun çözen” çocuklar yetiştirecek hale getirmeliyiz. Üçüncüsü tarım sektörü. Dijitalleşmenin en büyük darbeyi vuracağı iki sektörden biri tarım. Türkiye’deki çiftçi-köylülerin büyük kısmı isteseler de dünyanın çok yakında tamamen geçeceği dijital tarıma ayak uyduracak kapasitede değil. Bu da yıkıp geçecek bizim tarım sektörümüzü. Hızla bir plan yapmamız ve dijitalleşmenin yıkıcı etkisini yumuşatacak adımlar atmamız lazım. Kısa vade açısından ise öncelikle Merkez Bankası’nı rahat bırakırdım. Faiz hakkında konuşanların hiçbirisi aslında faizin ne olduğunu bilmiyor. Bırakın Merkez Bankası gereken tedbirleri alsın. Bunları yapacak bir hükümet bulun, gerisi kolay. Ben size daha ayrıntılı mikro dokunuşlar içeren bir yığın proje öneririm.

 

“Bilginin büyük kısmı yazıldığı anda eskimeye başlıyor.”

Ekonomiyi tartışırken işin eğitim tarafını biraz göz ardı ediyoruz sanırım. Birçok konuşmanızda dünya istatistikleri sıralamasında Türkiye’nin hak ettiği yerde olmadığına dikkat çekiyorsunuz. Eğitimde ne gibi yenilikler yapılabilir ve daha güçlü bir ekonomi için nasıl çalışmalar yürütülebilir?

Eğitim konusunda Türkiye’nin yanıldığı şey, bugünün geçmiş gibi olduğunu sanmak. Bunu sadece eğitimde değil, örneğin enerjide de yapıyoruz. Hala 19’uncu yüzyıldan 20’nci yüzyıla kalan anlayışlarla hareket ediyoruz. Hâlbuki o eski anlayışların hiçbirinin geçerliliği kalmadı. Bugün dün gibi değil, yarın kesinlikle bugün gibi olmayacak. Eğitimde artık çocuklara bilgi yüklemenin bir anlamı yok. Çocuklar doğru bilgiye ulaşmayı öğrendikleri anda, öğretmenlerinden çok daha fazla bilgiye anında ulaşabilir internet üzerinden. İki dakikada internette bulacağınız bilgiyi çocuğa ezberletmenin bir anlamı yok artık. Üstelik bilginin büyük kısmı yazıldığı anda eskimeye başlıyor. Bugünün meselesi bilgiye ulaşmak değil. Bugünün meselesi bilgiyi üretmek ve ondan anlamlı, faydalı bir sonuç çıkarmak. Bizim çocuklarımızın PISA gibi uluslararası testlerde çuvallamasının nedeni de bu. Ezberledikleri bilgiyi anlatmaları istenince harika bizim çocuklarımız. Ama o bilgiyi kullanarak bir sorunu çözmeleri istendi mi durum vahimleşiyor. Hâlbuki bugün en önemli konu sorun çözme. Gelecekte de en önemli konu bu olacak. O halde eğitim sistemini yeniden inşa etmemiz lazım.

 

Özellikle gıda perakendesi tarafına bakacak olursak, Emin Çapa alışveriş süreçlerinde nelere dikkat ediyor?

Ben bir et yemezim. Et, balık, tavuk gibi ürünler yok benim hayatımda. Dengeli beslenmeye özen gösteriyorum. Ama bunu takıntı, hastalık gibi yönetmiyorum. Eşimle birlikte gayet doğal bir şekilde mümkün olduğunca mevsimsel meyve ve sebzeleri tüketiyoruz. İyi tarım ürünlerine ulaşmaya çalışıyoruz. Küçük, yöresel üreticileri desteklemeye özeniyoruz. Evimize giren her şeyin kısa sürede tüketilecek şekilde alınmasına özen gösteriyoruz. Yani temizlik malzemesi alır gibi bol bol almıyor, kısa sürede tüketecek şekilde alıyoruz.




Alışveriş alışkınlıklarınızı göz önüne alırsak özellikle market alışverişlerinizde olmazsa olmazlarınız var mı?

Biz çok sıradan bir aileyiz, herkes ne yapıyorsa onu yapıyoruz markette. Evimize et, balık, tavuk girmiyor sadece. Hayatımda olmazsa olmaz diyebileceğim kitap ve su dışında herhangi bir mal yok. Vazgeçemeyeceğim şey sevgiyle bağlı olduğum dostlarım (hayvanlar dahil) sadece. Onun dışında her şeyden vazgeçebilirim. Delicesine bir tutkuyla sevdiğim kirazdan bile vazgeçebilirim. Düşünün mevsiminde günde 3-4 kilo yiyorum kirazı.

 

Perakende sektörüne Emin Çapa olarak tavsiyelerde bulunacak olsanız, özellikle nelere dikkat etmelerini söylersiniz? Sizce iyi esnaf olmanın püf noktaları nelerdir?

Esnaflık benim çok değer verdiğim bir şey. Ama perakende sektöründe esnaf çok azaldı. En azından İstanbul’da durum bu. Esnaf demek müşteriyi, onun isteklerini, beklentilerini bilmek demek. Karşılıklı bir güven ilişkisi demek. 18 yıldır saçlarımı aynı berber kesiyor. 11 yıldır aynı seradan bitki alıyorum. 9 yıldır aynı veteriner kedi yavrularıma bakıyor. 12 yıldır aynı taksi durağını kullanıyorum (takside unuttuğum cüzdanımı, telefonumu eve bırakılmış bulduğum çoktur).  39 yıldır aynı manav, aynı bakkal babamın ihtiyaçlarını karşılıyor (ben gidince ödeme yapıyorum). Ama bu ilişki giderek azalıyor. Çünkü büyük kent yaşamı herkesi zorluyor. Ben neredeyse internetten hiç alışveriş yapmam, insanla temas etmek isterim. Ama devir değişiyor, bunu da görmek lazım. Perakendecilere tavsiyem; farklılaşmaları. Herkes herkesin yaptığını yaparsa rekabet sadece fiyata iner. Bu bazı tüketicileri mutlu edebilir, ama bazılarını da etmez. Bu yüzden farklılaşmaları lazım. Birbirlerinin yaptıklarını yaparak nereye kadar gidebilirler bir daha düşünsünler.