Önyargılarımız bizi nasıl tutsak ediyor?

Önyargılarımız hayatımıza yön veriyor. Ve bizi yanlışlara sürükleyebiliyor. Önyargıyı kıracak en büyük güç ise tarafsız bir bakışla üretilmiş bilgi olabilir.

Bütün hayatımızı etkiliyor. Bizi çevreliyor, davranışlarımızı belirliyor, insanlarla hatta bütün canlılarla ilişkilerimizi yönlendiriyor. Günlük kararlarımızı, gelecek planlarımızı, yaşamsal tercihlerimizi biçimlendiriyor. Oysaki yalnızca önyargı... Genellikle de gerçek olmaktan çok uzak. Tecrübeyle, bilimsellikle, bilgiyle teste edilmemiş. Yalnızca canlılarla ilgili de değil hatta bazen milletlerle, şehirlerle, ülkelerle bile ilgili olabiliyor. Tabii bazen de önyargılı olmak üzere dolduruluyoruz. Evet, kelimenin tam anlamıyla dolduruluyoruz. Tabi bu yalnızca bize özgü bir durum da değil. Bütün dünyanın sorunu... Öyle bir bombardıman altında kalıyoruz ki önyargılarımız yargılarımıza dönüşüyor. Kişiler hakkındaki önyargılarımızı kırmak daha kolay olabiliyor ama ülkeler, milletler söz konusu olduğunda iş daha da zorlaşıyor hem de bu önyargılardan vazgeçmek o kadar kolay olmuyor. Önyargıyı kıracak en büyük ve etkili güç ise başka pek çok konuda da onsuz olamadığımız şey; bilgi. Bilgiyle donanmanın gücü... Araştırarak, okuyarak ve en önemlisi bizzat görerek elde edeceğimiz bilgi. Pek çok zaman, görerek, tanıyarak elde edilen bilginin yerini de hiçbir şey tutmuyor. Ne yazık ki, genellikle politik kaygılarla, subjektif tercihlerle şekillenen bilgi bize en doğruyu söylemiyor. Okuyarak elde edilen bilgi, söz konusu olan ülkeler ya da milletler ise yazanın eline bakıyoruz. Yazanın kişisel tercihleriyle şekillenen bilgi bizi gerçeğin çok ötesinde ön yargılarla besliyor. Bir ulus, bir ülke, bir coğrafya hakkında o bilgiyi yazan bize ne düşündürmek istiyorsa onu düşünüyoruz. Pek çok dünya insanının ülkemiz hakkındaki önyargıları da öyle oluşmadı mı? Hala, Türkler ve Türkiye dendiğinde zihninde gerçek dışı imajlar oluşan, bizi, yaşam şeklimizi, geleneklerimizi, ülkemizdeki günlük hayatı bambaşka tasavvur eden milyonlar var ne yazık ki. Hep aynı nedenle... Bilgi diye önümüze konan şeyin de onu ortaya koyanın tercihleriyle, politik ya da zihnimizi besleyen diğer başka unsurlarla şekillendiğini unutuyoruz. O ülke şöyledir, bu böyledir, şuralılar şöyle davranır, buralılar böyle davranır. Oysaki gerçek öyle değil. Ama büyük ihtimalle böyle düşünmek kolayımıza da geliyor. Zaten diğeri için de vaktimiz yok. Ama konu özel hayatımızı, ticari hayatımızı, geleceğimizi belirleyen kararları almaya geldiğinde mutlaka bu önyargılardan kurtulmalıyız. Son zamanlarda sıklıkla ziyaret ettiğim bir Asya ülkesiyle ilgili pek çoğumuz gibi fark etmeden etkisi altında kaldığım bu önyargılarımı sorguluyorum. Önyargılarım beni öyle tutsak etmiş ki, gördüğüm her şeye şaşırarak bakıyorum. Bende şaşkınlık yaratan şey, zihnimde oluşmuş ve bilgi olarak kabul ettiğim hususlar ile gerçeğin bu denli örtüşmüyor oluşu. Önyargılarımı bilgi gibi kabul etmiş, benimsemişim. Eğer bu önyargıları görerek test etmiş olmasam o şekilde kabul etmeye de devam edeceğim. Bilgi diye benimsediklerimiz ile gerçek arasındaki bu çelişki beni bilgiyi ve bilginin üretim süreçlerini de irdelemeye ve iflah olmaz bir şüpheciliğe de sürüklüyor ne yazik ki ama bu da başka bir yazının konusu.