Markanın milliyeti, cinsiyeti, ülkesi olmaz!
1992 yılında kendi ekibiyle İç Moğolistan’a, Capra Hircus denilen dünyanın en kaliteli kaşmirini üreten keçilerin ve ipek kozalarının anavatanına giden Ayşen Zamanpur, Silk and Cashmire’in hikâyesini böyle başlatıyor. Odak noktasına “Sevgi”yi koyan ve verdiği sözü tutarak müşterilerine her zaman doğruyu söylemeyi misyon edinen Zamanpur, çalışkanlığın, azmin ve kadın gücünün neler ortaya çıkarabileceğinin en güzel örneklerinden. Tekstil ve modada dünyanın en önemli fuar markası olarak nitelendirilen Premiere Vision’da konuşmacı olan Zamanpur, markalaşmanın formülünü anlattıktan sonra bizlerin de sorularını içtenlikle cevapladı…

Röportaj: Onur Kaya
Kaşmiri artık Çin’de de satacağız gibi oldukça önemli bir ifadeniz vardı. Bu anlamda ne durumdasınız?
Benim genelde söylediğim bir laftır bu aslında. Markaların milliyeti, cinsiyeti, ülkesi olmaz. Marka olduktan sonra bir şekilde aşarsın bunları. Yani marka olduktan sonra müşterin ile kurduğun özel bir ülke ilişkisi vardır evet ve Çin kaşmir ve ipek ülkesidir. Ayrıca senin nereli olduğunla pek ilgilenmez müşteri, o ülkeden çıktı bu ülkeden çıktı diye düşünmez. Mesela Armani, düşünür müsün nereden, hangi ülkeden diye. Alırsın markayı ancak yine de tabi ki her markanın müşterisiyle kurduğu ilişkide bir ülke vardır. Ben de onu söylemek istedim. Yani her yerde sevgiyi yaşatabilirsen, müşteriye verdiğin sözü tutabilirsen. Müşteriye söz veriyoruz mesela, sana kaliteli yapacağız, yalan söylemeyeceğiz, reklamlarda kandırmayacağız, biz her zaman sana söz verdiğimiz standartta söz verdiğimiz gibi söz verdiğimiz kalitede ve fiyatta ürün yapacağız ve senin ihtiyaçlarını biz senden önce anlayacağız diye söz var. Bu sözü tutmak bence marka olmanın en önemli ayağı. Şu anda da her şey güzel ilerliyor.
Türkiye’de kadın olmayı konuştuğumuz kadın yöneticilerimize özellikle soruyoruz. Kadınlar Günü’nün haftasında Türkiye’de kadın olmayı size de soracak olsak bununla ilgili kadınlara neler söyleyebilirsiniz?
İstersen ben erkeklere söyleyeyim, ben bunu gerçekten çok önemsiyorum. Sen de, arkadaşların da oğullarını yetiştirirken erkek çocuklarınızın kulaklarına bunu fısıldayın; Güçlü erkek kadınına sahip çıkmaz, güçlü erkek kadının gerçek hakkına sahip çıkma fikrine sahip çıkar. Kadınına sahip çıkmak bizim toplumsal ve ciddi bir sorunumuzdur. Kimse kimsenin sahibi değildir. Sen kadının haklarına sahip çıkma fikrine sahip çık. Bir şey daha söylemek istiyorum, “Kadın ve erkek hakları eşit olmalıdır ama” diyorlar. Bu ama dan sonrasını sil. Ama dan sonrası palavradır. Bizim değerlerimiz çok güzel, biz kadını zaten önemseyen değerler zincirinden geliyoruz. Ancak işte siz, ama kelimesini kaldırın, özellikle siz kaldırın, özellikle sizin yetiştireceğiniz çocuklar bu kelimeyi iyice kaldırsın, bunu söylemek istiyorum. Yoksa biz kadınlar zaten olayın farkındayız. Kadınlar olarak birbirimizi ağırlamayalım, erkekleri değiştirelim. Dünya erkekler günü yapalım bitsin bu iş.
Gençlere çok önem veriyorsunuz ve oğlunuzla beraber aynı yolda yürüyorsunuz. Bu anlamda Silk and Cashmire nasıl bir vizyon izliyor? Gençleşme çalışmalarınızdan bahsedebilir misiniz?
Gençlik bizim dinamik gücümüz, lokomotifimiz. Ben zaten çok çok anaç bir kadınım. Bunu reklamlara girmesin diye dile getirmeyeyim fazla ancak gençlere aşırı bir düşkünlüğüm var. Ancak şimdi oradan hareket etmeden söyleyeyim. Bütün modayı da yaratan gençler, teknolojiyi de ilk kullanan gençler, hayatı, uluslararası gelişimi, dünyanın gittiği noktayı da ilk fark eden gençler. Biz o gençleri ve içlerinde ki gücü yadsımamalıyız. Benim özellikle söylemek istediğim şey zaten bu. Yani biz gençlerin o gücü ortaya çıkarmasına yardımcı olmalıyız, onlara destek vermeliyiz. Eko sistemi öyle bir yaratmalıyız ki, sizler yaratıcı fikirlerinizi ortaya koyabilin, uygulayabilin, geliştirebilin, pazarlayabilin ve o finansmana ulaşabilin. Size kolaylık gösterilsin, girişimci olabilin. Girişimci sadece kendi gelişimini yapan insan da değildir. Herhangi bir kurumda da girişimci olabilirsin. O kurumunda ileriye gitmesinde çok etkili olabilirsin. Ben bunu çok önemsiyorum. Şık olmak, kulağa hoş gelmek için söylemiyorum ancak bizler gençlerin dünyayı değiştirebilecek olan etkilerini anlayıp onların yolunu açmak zorundayız. Ama gençler ne yapmak zorunda derseniz de; sıradanlıktan, klişeden, herkesin aynı bire bir olmasından uzak durmak zorunda. Ben bunu çok gözlemliyorum ve üzülüyorum. Kendisi ne yapabilir, ben neler yapabilirim diye onun peşinden gitmesi gerekmektedir.
Son olarak birde perakende tarafından soralım, Omni Channel Türkiye’de ve dünyada aslında hızla gelişiyor ve ilerliyor. Silk and Cashmire olarak bu konuda neler yapıyorsunuz?
Endüstri 4.0 geliyor. Endüstri 4.0 nedir? Makinelerle konuşulacak, her şey internet ile bağlanacak birbirine. Ben buna bayılmıyorum, konuşmalarımda da hep söylüyorum, çok hoşuma gitmedi bu fikir ama bunu kabul edip şirketimi buna göre yönlendirmem lazım. Çok sık toplantılar yapıyoruz, nereye gideriz? Nasıl yaparız? Kasiyersiz mağazalar mı olacak? Mağazalar mı ortadan kalkacak yoksa Amazonda ki gibi online satışı da offline online ile mi birleştireceğiz? Omni Channel’da bizde böyle bir oluşum getirmeliyiz? Bu konuda ne kadar gitmeliyiz, ne kadar offline ile online birleştirmeliyiz? Gibi soruları soruyoruz sürekli kendimize. Satış, sipariş, sevkiyattaki algoritmaları ne kadar sistematik tutarsanız, o kadar sağlıklı sipariş veriyorsun, o kadar sağlıklı stok tutuyorsun. Gelişen dünyanın hiçbir gelişiminin dışında kalamazsın. Dahil olmak durumundayız yani yeni nesli yakalamaya. Ancak yine söylüyorum; fikir olarak bayılmıyorum, daha insani bir tarafım var benim, daha hümanist bir tarafım var. Keşke insanlara hep ihtiyaç olsa, ama dünyanın gittiği yolu ilk algılayanlar, değişime ilk uyum sağlayanlar ve değişimi yönlendirenler en başarılı olanlar olmuştur her zaman.