Kıssadan hisse
“10 Ölümcül Pazarlama Günahı” kitabından bahsetmiştim daha önceki yazılarımda. Bu kitapta, bir işletmenin yapabileceği en büyük pazarlama hataları şöyle sıralanır:
-Şirketiniz yeterince pazar odaklı ve müşteri merkezli değil,
-Şirketiniz hedef müşterilerini tam olarak anlamıyor,
-Şirketinizin rakipleri daha iyi tanımlaması ve izlemesi gerek,
-Şirketiniz hissedarları ile ilişkisini gereğince yönetemiyor,
-Şirketiniz yeni fırsatlar bulmakta başarılı değil,
-Şirketinizin pazarlama planlama süreci kusurlu,
-Şirketinizin ürün ve hizmet politikalarının sıkılaştırılması gerekiyor,
-Şirketinizin marka geliştirme ve iletişim becerileri zayıf,
-Şirketiniz verimli ve etkili planlama gerçekleştirecek kadar iyi organize edilmemiş,
-Şirketiniz teknolojiden yararlanmıyor.
Şirketler tüm pazarlama planlarını hazırlarken, pazarlama karmasını oluştururken kendi stratejilerine bakarak bunları yapmalı bence, genel hata bunların rakiplere Ya da benzer şirketlere bakılarak yapılması.
Ben diyorum ki... Başkası olma, kendin ol!
Her şey birbirinden farklı, sizinde şirket kimyanız ve kültürünüz diğer şirketlerinkinden farklı. Kıssadan hisse bir hikâye paylaşayım. Günlerden bir gün bir taş yontucusu, her sabah yaptığı gibi kazmasını küreğini alıp günün ilk ışıklarıyla düşmüş yola. Ve yine her sabah yaptığı gibi başlamış kazmasını taşların üstüne vurmaya. İlerlemiş saatler, yakmaya başlamış güneş, ensesini, sırtını kollarını ilk kez başını kaldırmış, güneşe bakmaya çalışmış, kamaşmış gözleri. Büyülenmiş güneşin heybetinden, gücünden. Keşke, diye geçirmiş aklından, keşke güneş olsaydım. Mucize bu ya, güneş oluvermiş adam. Şaşmış kalmış bu işe ama halinden de son derece memnun tabii… Güneş olmuş adam. Huzur içinde ışımaya başlamış dünya üzerine. Kuşları, toprağı, böcekleri, taşları ve taş yontucuları ısıtmaya başlamış. Gel zaman git zaman bir bulut gelmiş önünde durmuş adamın. Sağa gitmek istese gidemez, sola gitmek istese gidemez. Biraz kıpırdanayım demiş ki değişiyor tüm dengeler. Ne yapsa nafile… Bu kez buluta hayran kalmış adam. Koskoca güneşin bile istediğinde dünyaya ışımasını engelleyen bu güce hayran kalmış. Bu kez bulut olmayı dilemiş adam. Bulut oluvermiş. Hangi taş yontucusu güneşin sıcağından şikâyet ediyorsa, koşmuş yetişmiş, kapatmış güneşin önünü, gölge edivermiş.
Bir süre sürüp gitmiş bu böyle. Adam bulut olmaktan memnun, yaşayıp gidiyormuş. Her istediği zaman güneşin önünü kesiyor. Güneşten pişmiş insanların, yaprakları sıcaktan yanmak üzere olan ağaçların ve diğer canlıların hayır dualarını alıyormuş. Yine böyle bir gün, tam da solmak üzere olan bir laleyi kurtarmak için güneşin önüne geçmiş ki, bir rüzgâr gelip dağıtıvermiş bulutları, adam ne yapsa çaresiz, sağa sola uçuşan parçalarını toparlayamamış bir türlü. Tam uzanmış bir parçasını tutacak ki öteki uğramış rüzgârın hışmına. Üzülmüş adam. İmrenmiş rüzgâra. Esip geçmeyi istemiş ki rüzgâr oluvermiş. Başlamış oradan oraya esmeye. Kimi zaman fırtına olmuş, kimi zaman boran, kimi zaman meltem olmuş kimi zaman tufan. Her şeyi oynatabiliyormuş yerinden, tüm bulutları dağıtabiliyormuş. Ağaçların kendi esintisiyle çıkardığı sesleri dinlemeye bayılıyormuş adam. Güçlüymüş, kuvvetli ve kudretliymiş. Halinden memnun adam bir gün bir dağa toslamış. Ama heybesinde sadece basit bir rüzgâr olmak yok adamın, dağ dediğin nedir ki, tufan olmuş esmiş yok, dağ yerinden oynamamış. Boran olmuş esmiş yok, fırtına olmuş yok, yok yok yok. Ne yapsa oynatamamış dağı yerinden. En nihayetinde tamam demiş adam, şu kâinatta olacaksan dağ olacaksın. Yine gerçekleşmiş dileği, dağ olmuş adam. Tüm gösterişiyle durmuş kırlara ovalara karşı. Ne rüzgârdan etkilenmiş, ne buluttan, ne güneşten. İş bu ya, bir sarsıntı hissetmiş dağ olan adam sağ yamacında. Önce anlayamamış ne olduğunu bir hayvan sanmış, eşeliyor toprağını. Sonra, o da nesi! Bir gürültü, yarısı gidivermiş dağın. Dönüp bir bakmış ki basit bir taş yontucusu kuvvetle yıkıyor dağı. Şaşmış adam. Ne yapabilir, hiçbir şey. Elleri yok, kolları yok, güneşten medet ummuş nafile, rüzgârdan, bulutlardan, gene yok. O anda kendi içindeki gücü keşfetmiş ve tekrar bir taş yontucusu olmuş.
Lütfen ne iseniz o olun. Hangi konular uzmanlık alanınızsa onu yapın veya değişime ayak uydurun. Gelişin.
Her değişim bir fırsattır!
Mevcudu terk etmezsen eğer, yeni bir dünya yaratamazsın. Sürüden ayrılmazsan eğer ne yapabileceğini keşfedemezsin. Değişmez ve gelişmezsen eğer, kendini geleceğe taşıyamazsın. Değişmek için cesaret göstermezsen eğer, ataleti yaşar esarete düşersin. Bu durumda sonuçlar senin için hiç değişmez ve sen olan biteni sadece seyredersin.
Güçlü olanın değil, değişime uyum sağlayanın ayakta kaldığı, büyük balığın küçük balığı yuttuğu dönemde değil, hızlı balığın yavaş balığı yuttuğu ve hareketsiz kalıp değişime direnen değil, hareketli olup değişime uyum sağlayanın ödüllendirildiği dönemde yaşıyoruz. Başarısızlık, oyunu kuralına göre oynamamanın getirdiği bir sonuçtur.
Bu ay genel yazdım, herkes çıkarımını kendisi yapsın diye.
Değişime açık bir ay diliyorum. Tabii ki sevgi ile...